Resmi Gazete’de yayımlanan bir karara göre, F.C.E, kendi mülkünü Ç.G’ye kiralamıştır. Ancak Ç.G, 2 aylık kirasını ödemediği için F.C.E, kira sözleşmesinde kefil olarak imzası bulunan kişi hakkında icra takibi başlatmıştır.
Asıl borçlu olan Ç.G. olduğunu iddia eden kefil, borçtan sorumlu olmadığını savunarak icra takibini durdurmak için dava açmıştır. Ancak mahkeme, kefilin borçtan sorumlu olduğuna hükmederek davaı reddetmiştir.
Karar kesinleştikten sonra Adalet Bakanlığı, F.C.E. ve Ç.G. arasındaki kira sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı maksimum miktar ile kefalet tarihini kefilin el yazısıyla belirtmediği gerekçesiyle, borçtan kefilin sorumlu tutulamayacağını belirterek kararı kanun yararına temyiz etmiştir.
Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, kira sözleşmesindeki kefaletin “şekil şartlarını taşımadığı” gerekçesiyle yerel mahkeme kararını kanun yararına bozmuştur.
Dairenin kararına göre, davacı kefil olarak kira sözleşmesine imza atmış olsa da Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili maddesine göre kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacaktır.
Yasal düzenlemelere göre kefalet sözleşmesinin şekil şartını taşımadığı için kefilin borçtan sorumlu tutulamayacağını belirten kararda, yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır.

















